Bültene Katılın.

Yeni yazılı ve video içeriklerini kaçırmayın.

Olmak Ya da Olmamak

11 Kas 2025

olmak-yada-olmamak

28 Ekim Salı günü Moda sahilde yürüyordum. Kolektif Moda’da bir toplantım vardı. Hava o klasik İstanbul grisi. Çimlerin üzerinde kırmızı bir bebek arabası, içinde 6-8 aylık bir erkek bebek annesine gülümseyerek poz veriyordu. Anne mutlu, çocuk mutlu. Şöyle hafif bir farkındalıkla onları rahatsız etmeden izledim.

O an tüm dertlerim sustu. Sadece üç dakikalığına. O üç dakika bana insan olduğumu hatırlattı. İş ve hayat arasındaki dengeyi, büyüme uğruna bazen unuttuğumuz “insan kalma” halini yeniden düşündürdü.

Biz kurucular, yöneticiler, üreticiler sürekli bir şeyin peşindeyiz: büyüme. Ama bazen fark etmeden birer makineye dönüşüyoruz. Her gün KPI’lara, dashboard’lara, retention oranlarına bakarken neden başladığımızı unutuyoruz. Oysa o sahildeki üç dakika bana hatırlattı: Olmak, sadece büyümek değil; anlamı korumak…

Ben Tuğra. 27 yaşına tırmanırken bu girişimcilik yolculuğuna yüzlerce hata, onlarca doğru sığdırdım. Bugün yaptığım işin adı “growth & marketing hizmetleri” ama özü, insan davranışını anlamak ve bunu doğru matematikle temellendirmek. Benim için “olmak”, dashboard’da güzel grafikler görmek değil; bir kullanıcının ürüne girdiğinde “evet, bu benim için yapılmış” demesi.

Bu yüzden benim işimde veri bir son değil, bir araç. Mixpanel’de ya da PostHog’da tanımladığım her event, aslında bir insan davranışını temsil ediyor. “Signup completed” benim için “birisi kolayca başlamayı başardı” anlamına geliyor. “Aha moment reached”, “bu ürün gerçekten işime yarıyor” demek. “Invited teammate” ise “burada yalnız değilim.” Metrikler sadece iz bırakıyor; işi anlamlı kılan, o izlerin arkasındaki niyet.

Bir kullanıcıyı kaybettiğinde bu, grafikte bir düşüş değil biriyle kuramadığın bir bağ demek. O yüzden ben veriyle değil, insanla büyümeye çalışıyorum. Çünkü asıl büyüme, kullanıcıyı anladığında başlıyor.

“Olmamak” ise daha sessiz bir şey. Rakamlar büyürken içindeki anlam küçülüyor. Daha fazla kullanıcı geliyor, ama hiçbirinin hikayesini hatırlamıyorsun. O noktada artık sadece çalışıyorsun, yaşamıyorsun. Birçok şirkette gördüm: büyüme uğruna sadeleşmeyi kaybetmek. Her adımda bir e-posta, her ekranda bir CTA, her pazarlama sürecinde bir koşu…Aman şunu da yapalım, aman şu pazarlama kanalına harika kreatifler yaratıp reklam çıkalım vs.

Bu yüzden “olmamak” bazen şu cümlelerde gizli:
İnsan yerine metrikleri koyduğunda.
Başarıyı dashboard’la tanımladığında.
Ekibini dinlemeyi unuttuğunda.

Ve en kötüsü, neden başladığını hatırlamadığında.

Moda sahilindeki o üç dakikalık sahne bana şunu hatırlattı: Biz ürünler yapıyoruz, kampanyalar planlıyoruz, metrikler izliyoruz. Ama tüm bunların anlamı, birinin yüzündeki o gülümsemede saklı. Eğer o hissi yeniden yaratabiliyorsak, işte o zaman “olmak” gerçekleşiyor.

Benim için “olmak”, kullanıcıyla bağ kurmak kadar ekiple bağ kurmak, müşteriyi anlamak kadar kendimi unutmamak. Her dashboard’a bakmadan önce o sahneyi hatırlıyorum. Kırmızı bebek arabası, gri bir hava, gülümseyen bir yüz. O an bana şunu söylüyor: İnsan kalabildiğin sürece, her büyüme gerçektir.

Ben Tuğra. Veriyi insanla birleştiren bir iş yapıyorum. Metriklerle ölçüyorum ama hikâyelerle yaşıyorum. Ve bütün bu yolculukta tek bir şeyi unutmamaya çalışıyorum: Olmak, insana dokunmaktır. Olmamak ise dokunduğunu unutmaktır.